Güncelleme #28

Orta Format Editörlerden

Bu güncellemenin tohumları, oldukça iç karartıcı bir telefon konuşmasında atıldı. Son bir yıldır yayınladığımız güncellemelerde deadlineları sarkıtmamız, güncelleme içeriklerinde gerçekleşen son dakika aksilikleri, bireysel hayatlarımızın gittikçe artan iş yükleri gibi problemler ve rutinin ta kendisi bizim de heyecanımızı, hevesimizi köreltiyordu. "Sonlanma" sözcüğünün ilk defa kullanıldığı o telefon konuşmasının yarattığı ağırlık, bizde "Acaba diğer inisiyatifler bununla nasıl başa çıkıyor?" sorusuna evrildi. Vardığımız nokta ise büyük bir heyecan ve açlıkla bu konuda bir dosya hazırlamaya başlamak oldu. Yani bütün bu güncelleme çok kişisel bir yerden yola çıkıyor: Kendi sıkıntılarımıza çözüm ararken, dirsek temasında olduğumuz, bizimle yakın dertleri olan, benzeri örgütlülük modeline sahip oluşumlara, "Sahi, siz bunu nasıl başarıyorsunuz?" diye sormak. İçtenlikle dertleşmek bu güncellemenin konusu.

PASAJ Devam Edemem, Devam Edeceğim*

Bu yazı Orta Format'ın bağımsız oluşumların sürdürülebilirlik yöntemlerine ve sonlanma nedenlerine odaklanan 28. güncellemesine bir cevap ihtiyacıyla ortaya çıktı. Yazının ilk bölümü kısa bir girişten sonra bağımsız bir alan olarak PASAJ'ın bağımsızlık anlayışı ve izlediği yolu, ikinci bölümü ise sanatçıların gözünden PASAJ'ın ne ifade ettiğini açıklamayı hedefliyor.

Fatma Belkıs Peristalsis*

Ufak bir giriş notu: Bu metin, "Peristalsis", bir süredir benimle olan daha uzun bir metnin (ya da düşüncelerin) bir uzantısı olarak yazıldı. Bu metinde benimle beraber olan iki karakter, Vuslat ve Süleyman, bir emaneti uzak bir mesafeye götürmekle yükümlü iki ambulans şoförü. Mesafe uzun, sorumluluğunu aldıkları emanet büyük. Orta Format'ın bu güncellemesine bu yazıyı yazmak için masaya oturduğumda benim yerime onların konuşmasını istedim.

Deniz Kırkalı Etüt Üzerine Notlar

Ekim ve Kasım 2019 aylarında poşe organizasyonunda Etüt’ün birinci ve ikinci davetlerini gerçekleştirdik. Etüt, Türkiye’deki kültür ve sanat ekosistemi içerisinde kolektif çalışma modelleri etrafında düşünmeyi ve alternatifler yaratmayı amaçlayan üç davetten oluşan bir programdır. Bir gözlem alanı olarak işleyen Etüt özdüşünümünü, kolektif beyin fırtınasını ve alternatifler tahayyül etmeyi önceliklendirir.

İpek Çınar Başımızda Taşlar

Üniversitedeki son yılımda, yeni tanıştığım insanlardan gelen "Ee sen neler yapıyorsun?" sorusuna "Öğrenciyim" cevabını verebilmenin ne denli büyük bir lüks olduğunu fark etmiştim. Zira yakında bu soruya verilecek net bir cevaptan çok uzağa düşeceğimi, dahası bu cevabı bulmayı henüz istemediğimi biliyordum. Mezuniyetimin neredeyse ikinci yılını kutlamaya hazırlandığım şu günlerde bu soruya kısa ve net olmasa da içten bir cevabım var: "ODTÜ'de Siyaset Bilimi okudum ancak daha okula başvurmadan önce bile fotoğrafla alakalı bir şeyler yapmak istediğimi biliyordum. Şimdi ise freelance olarak fotoğraf ve metin ekseninde yer alan, kimi zaman merkezdeki gerçekten yapmaktan hoşlandığım şeylere yaklaşırken kimi zaman uzaklaşan, ama öyle ya da böyle bu eksenin etrafında dolanan işler yapıyorum. Üzerine çalıştığım şeyler ise neredeyse her hafta değişiyor."

Şener Soysal Bağımsız Şenerler

Şener Soysal 8 yıl sonra bir sabah bunaltıcı düşlerinden uyandığında, kendini yatağında devasa bir sanat sermayedarı olarak buldu. Ciddi sermaye desteğiyle sanata, sanatçılara, bağımsız oluşumlara alan açan sayılı kurumdan biriydi: SAHA, SALT, ŞENER. Üstelik ismi de diğer kurumların yanında hiç sırıtmamıştı. İyi de nasıl devasa bir sanat sermayedarı olabilmişti, üstelik daha tüzel bir kişilik bile değilken? Yoksa hala rüyada mıydı?

Berna Göl, Günseli Naz Ferel, Ümit Üret İsimsiz Gece Forumu

Bu metin, bağımsız müzik oluşumları Badmash, Bankpank, M4NM, Table Records ve bağımsız müzisyenlerin bir araya geldiği dayanışma etkinliği İsimsiz Gece’ye paralel olarak Torun’da gerçekleştirilen forumun deşifresidir. Müzisyenlerin yalnızca seslerine değil, tecrübelerine de odaklanmak amacıyla gerçekleştirilen bu forumda; Berna Göl, Günseli Naz Ferel ve Ümit Üret moderatörlüğünde “Müzik ve onu üretenler neye göre alternatif ve/veya yeraltı olarak tanımlanır? Bu alanlarda konumlanmak nasıl bir faaliyete, örgütlenme biçimine denk düşer? Bağımsız etiketler nasıl bir arada işlerliklerini korurlar, korumak gibi bir hedefleri var mıdır ? Elbet tecrübeler homojen değildir, ne noktalarda ayrışıyoruz ve birbirimizden nemalanabiliriz?” gibi konulara odaklanılmıştır.

Ersin Gök, Emrah Karakurum, Céline Pierre-Magnani, Simge Baskın, Sergen Şehitoğlu, Hasan Karaarslan Genç Fotoğraf İnisiyatifi

Bağımsızlık, özgürlük vb. kavramlar çoğu zaman sınırsızlık, engelsizlik ve her istediğini yapabilme imkanı gibi algılanıyor. Bizce bunun adı serbestlik, özgürlük ya da bağımsızlık değil… Bağımsızlık kendi kendini, dışarıdan bir girdi olmadan da sürdürebilme imkanı demektir diye düşünüyorum... Gerçekten bağımsız bir sanatçının, maddi ve manevi oher türlü kontrol ve talepten uzak olması gerekmektedir. Bu da sanatsal üretimini gerçek anlamda bağımsız kılmasına imkan sağlar. Ama tabii bundan kastımız her istediğini yapabilmek değil. Sanatını tüketen/tüketmeyen insanlara karşı asgari saygıyı da esas almalıdır. Tabii burada konu sansür ve otosansüre kayıyor ister istemez. Sansür konusu üzerine çok daha fazla tartışılması gereken bir konu elbette, kastettiğimiz şey sanatçının madden ve manen kendini ileriye taşıyacak hamlelerini sanat üretimi üzerinden yapmak zorunda kalmaması. Eğer sanat eseri bir dışavurumsa, sanatçının sorumluluğu bunu minumum bir beklentiyle yapabilmektir. Eğer bir üretim biçiminin ona madden ve manen hızlı bir getiri sağlayacağını düşünerek üretirse bu bence bir dışavurum olmaktan çok, bir sipariş üretimi oluyor. Elbette konunun bir sürü boyutu var ama kısaca bağımsızlık ve bağımsız üretimi böyle tanımlamaktayız.

Refik Akyüz, Serdar Darendeliler Geniş Açı Proje Ofisi

Bağımsızlık en ideal tanımıyla -herhalde herkes bunda hemfikirdir- kendi politikanı belirleyerek kimsenin etkisinde kalmadan sürdürebilmek. Ama bu da çok mümkün değil elbette. Kendimize ne kadar bağımsız desek de çok zengin ailelerden gelen, ekonomik dertleri olmayan insanlar değiliz ve alternatif yöntemler arıyoruz. Ancak yine de bunu yaparken kendi tarzımızdan taviz vermeden, yaptığımız şeyi kendi tarzımıza mümkün olduğunca yaklaştırarak yapmaya çalışıyoruz. Bağımsızlık biraz böyle. Belki dergiyi çıkarırken daha da bağımsızdık, çünkü o sırada bizi destekleyen iki şey vardı: Okurlar ve yine okurlara bağlı olarak reklamlar. O okurların desteği aslında bağımsızlığı sağlayan en büyük unsurdu. Bunu bugünün kitlesel fonlamalarına benzetebiliriz. Proje bazlı ilerlemeye başladığımız zamandan bu yana yine kendi yapmak istediklerimizi yapsak da bazen bize destek verecek kurumlarla bazı şeyleri müzakere etmek zorunda kalıyoruz.

KABA HAT KABA HAT

Sanatçı için bağımsızlık, hiçbir kurum ya da bireyin ekonomik veya psikolojik baskısı altında kalmadan söylemek, üretmek, istediğini paylaşacak alana ve imkânlara sahip olmaktır. KABA HAT kurumlarla çalışmadan varlığını sürdürmeyi hedefleyen bir sanat kolektifi ve bağımsızlığını bu duruşa sadık kalarak sürdürmeye çalışıyor. Hangi platformlarda, hangi kişilerle ya da destekçilerle çalışacağımızı dikkatli seçmeye çalışıyoruz. Bu seçicilik KABA HAT’ın aldığı pozisyonun manasını kaybetmemesi için önemli.

Hüseyin Yılmaz Espas Kitap

Bağımsızlık benim için kendi istediğimi, mutlu olduğum şeyi yapma özgürlüğü diyebilirim. Tabii özgürlük derken bunun bir sürü bedeli de oluyor. Ama ekonomik anlamda çok fazla beklenti içinde değilim. Haz aldığım şeyi yaptığım için özgür ve mutlu hissediyorum.

Merve Ünsal, Özge Ersoy m-est.org

İnisiyatiflerden bahsederken bağımsızlık kelimesine gereğinden fazla vurgu yapıldığını düşünüyorum. İnisiyatifleri müzelerden, kurumlardan, galerilerden ayrıştırmak için bağımsız veya alternatif gibi terimler kullanıyoruz. Peki bu zıtlık neye yarıyor? m-est.org gibi kendi yağında kavrulan, kendi olanaklarıyla ilerleyen inisiyatifler ne üretiyor, hangi aciliyetleri ifade ediyor, bunlara bakmak daha değerli bana sorarsanız. Hiçbirimiz o kadar da bağımsız değiliz. Dirsek temasında olduğumuz birçok kişiye bağımlıyız hatta, bu kişilerin çoğu yine benzer değerler taşıyan ve üretimler yapan inisiyatifler. Örneğin m-est.org kamu programı yaptığında bize mekanını açan ilk grup İMÇ’deki 5533 olmuştu.

İbrahim Karakütük, Erdem Varol, Şule Yılmaz Suimasen Editions

Konuşmaya Necla (Rüzgar)’ın şu sözleriyle başlamak istiyoruz: “Sanatçı olmak diye bir gelecek planı yok bizim ülkemizde. Sanatçı olmak, oldukça tuhaf görülen bir bireysel farkındalığa atfedilmiş gibi. Biz ‘her şeye rağmen’ sanatçı olan insanlarız. Sanatçı olmanın değerine inanmayan ailelere, arkadaşlara, eşe dosta, bizi sabote eden hocalara ve meslektaşlara, sanatçılara güvence ve destek sağlamayan devlet kurumlarına, sanatçının emeğini romantik bir meşguliyete indirgeyerek ucuz iş gücü olarak görmek isteyen sanatseverlere rağmen sanatçı oluruz.”

Melike Koçak Fabrika Zine

Bağımsızlık denildiğinde, aklıma ferahlık kelimesi geliyor. Yaratıcı kararlar alırken, başkaları tarafından belirlenmiş kurallara/kısıtlamalara tabi olmamak geliyor. Bunların dışında bağımsızlık benim için standartlaşmadan uzak durmak demek, ki bunun özgün işler ortaya koyabilmekte önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız dönemin bir getirisi olarak, sosyal medyayı bir ‘zorunluluk’ olarak gördüğümü söyleyebilirim. Kendim için, herhangi bir platforma düzenli içerik üretmek fikrinden pek hazzetmesem de, Fabrika’nın arzu eden herkes tarafından erişilebilir olması adına, Instagram’ın aktif kullanımını önemsiyorum. ‘’Gözetmek’’ ise olumlu ele aldığım bir kavram. Fabrika’nın gözettiği yegane unsurun, Türkiye’de büyümüş, burada yaşayan/ burayla aktif ilişkisi olan ve fotoğrafla ilgilenen, fotoğraf düşünen, bu alanda kendine has işler üretme arzusu olan insanlar olduğunu söyleyebilirim.

Dila Yumurtacı, Neslihan Koyuncu, Melisa King, Eren Sulamacı, Didem Erbaş, Derya Yıldız UZ Grubu

Bağımsızlık, UZ'u aynı anda hem devam eden, hem dönüşen, hem de sonlanan bir sanat oluşumu olarak görmemize sebep olan kavramlardan bir tanesi. Bir araya geliş biçimimizin çabasız ve kendiliğindenliği, bağımsız üretimlerimizi bilemeye çalışmadan bir arada var olmayı denememizi ve geleneksel kalıplara, ilişkilere ve süreçlere adapte olmayı reddetmemizi olanaklı kıldı. Bu sayede, aynı evin çatısı altındaki odalar gibi, bireysel sınırlarımızın varlığını kabul edip yan yana durarak, kendi iç mekânımızda kendi kurallarımızı koyduğumuz bir oyun alanı yaratabildik. Bizi bir araya getiren mekânlar ve mecraların olanaklarını, kendi yöntemlerimizle ama beraberce deneyimleme heyecanımız, kurumsallaşma ve iş bölümü yapma ihtiyacı hissetmediğimiz bir yol arkadaşlığına dönüştü.

Nazlı Deniz Oğuz Ka

Ka'yı kuran ve devam ettiren bizler için bağımsızlık, hep söylediğimiz gibi, kalıp yargılara, fikirlere alternatifler sunabilmek, ihtiyaç duyduğumuz alanlara yönelebilmek, işlemeyen dallarımızı kesebilmek, bildiğimiz yoldan ve gönlümüze göre yapıp etmek demek. Ka eksik gördüğümüz alanlarda ön ayak olacak, yaratma cesaretine ve yaratırken hata yapma özgürlüğüne sahip insanların bir araya geldiği, kolektif bir ruha ev sahipliği yapan, değişebilen, dönüşebilen ve birlikte yol aldığı insanların ihtiyaç ve meraklarını da gözeten bir mekan hayaliydi en başından beri. Son on yıldır da bunun için çalışıyoruz… Diğer yandan bu on yılın sonunda gözetmek durumunda olduğumuz en önemli şey, bizimle yol alan topluluğumuz: Birlikte çalıştığımız diğer inisiyatifler, sanatçılar, kolektifler, kurumlar ve elbette izleyiciler.

Begüm Akın, Şener Soysal Gençler Aralarında Anlaşmış

GAA, beraber zaman geçirmekten keyif alan ve bu zamanlar dahilinde düşünerek üreten insanlardan ortaya çıkan bir oluşum. Zamanla işin içine yeni insanların dahil olması ve daha planlı etkinlikler üzerine düşünmeye başlamamız ile devam etti yoluna. GAA’nın başlangıcı dahil attığımız pek çok adım, ortaya atılan bir fikrin etrafındaki insanlar aracılığıyla, el birliğiyle şekillenmesini içerdi. Bağımsızlık kavramını GAA açısından en çok dolduran şey, denemeye ve deneyerek öğrenmeye açık olmamız olabilir. Yapılan buluşmaların, düzenlenen etkinliklerin her birinde, yolu GAA ile kesişen birinin doğrudan etkisi olmuş olabilir. Yaptıklarımız ve yapamadıklarımızın tümü etrafımızda olup biten olaylardan, fikirlerini paylaşan insanlardan, başımıza gelenlerden beslendi. Merkezinde kolektif görsel üretimi tutan ve zamanı, mekanı, yöntemleri sürprizli olan bir oluşum olduk hikayemiz boyunca. Bağımsızlıkla ilişkimizi böyle özetleyebiliriz belki de.

Saliha Yavuz, Papatya Tıraşın GriZine

Öncelikle bu çağda, bu gündemde, İstanbul’da tam bağımsızlık istiyorsanız ya paranız olacak ya da acayip gönülden, sizinle büyümeye inanan, koşulsuz her şeye el veren arkadaşlarınız. Kişisel olarak, ikincisinin devamlılık yaratmayacağına inanıyorum. İlki ise yaratıcı alanda çalışan az insanda var. Ya da ikincisi ile başlayıp ticari zekayla ve inatla ilkini elde edip tam bağımsız var olabilenler… Eğer bizim gibi içeriğiniz başkalarının üretimi ise yine bağımsızlık ne demek yeniden bir soru… Diğer taraftan fonlar gibi başka olasılıkları düşününce de ne kadar bağımsız kalıyoruz emin değilim.

Umut Altıntaş, Toros Mutlu KartonKitap

Tek çocuk olarak büyümüş iki kişinin kurduğu KartonKitap (KK) için herhalde bağımsızlık en önemli kavram. Kuruluşumuzun ilk saniyelerinde verdiğimiz "kendi fotoğraflarımız için kitaplar yapalım" fikrinden birkaç saniye sonra anında vazgeçmemiz, kendimize bile bağımlı olmak istemediğimize bir işaret. Kitap üretmek için davet ettiğimiz veya davet aldığımız sanatçılara bile tam bağımlı olduğumuz söylenemez. Bir sanatçının işlerinden türemiş orijinal bir başka iş (kitap) üretme amacıyla yola çıkarak en başında "sen bize malzemelerini teslim et, gerisine karışma" demiş oluyoruz. Bizce KK'nin her ürettiği kitap ardından kendisi hakkında yeniden düşünmeye başlaması bağımsızlığının getirdiği bir özgürlük ve bu özgürlük de zihnimizi dinç tutmamıza olanak sağlıyor; "o iyi fikri" bulana dek istersek yıllarca bir şey üretmemeye bizi razı kılıyor.

Orhan Cem Çetin Rütte Fotoğraf Grubu

Rütte Fotoğraf Grubu, 1980’lerin sonlarında fotoğrafta alternatif ifade olanakları arayışı içinde olan, o zamanlar 20’li yaşlarındaki Orhan Cem Çetin, Reha Akçakaya, Tayfun Özel, Kaan Çaydamlı, Sedef Antay, Hadiye Cangökçe ve Çetin Şan tarafından oluşturuldu. O tarihlerde Türkiye’de fotoğraf kültürü özellikle de kurum ve eleştiri boşluğu nedeniyle oldukça dağınık, ciddiyetten uzak ve kararsızdı. Öne çıkan belli kişiler ve amatör dernekler güya kuramsal çatışmaları körüklüyordu. En belirgin çatışma da “deneysel fotoğraf vs belgesel fotoğraf” diye özetlenebilecek, bugün için anlamsız olmakla birlikte o dönem fotoğrafçıları bir hayli alevlendiren zıtlaşmaydı. Deneysel fotoğraf tarafında özellikle Şahin Kaygun ve Ahmet Öner Gezgin, sonraları Nazif Topçuoğlu ve ben bu gerilimin hedefleri olduk.

Orta Format Bağlantılar

Bu güncelleme için çalışmalara başladığımızda, ilk olarak bir açık çağrı yayınladık. Hem araştırmalarımız sırasında, hem de açık çağrı aracılığıyla birçok farklı oluşum, sanatçı ve akademisyenin daha önce bu konuda yaptığı çalışmalara denk geldik. Bu bölüm hem bu güncelleme için bir referans listesi, hem de bu konu üzerine daha fazla bilgi edinmek isteyen kişiler için ulaşılabilecek daha fazla kaynak niteliğinde. Dahası, her türlü katkıya açık. Bu konuda daha fazla çalışma yapıldıkça bu sayfayı da güncellemek niyetindeyiz.