Devam Edemem, Devam Edeceğim*

#28

Bu yazı Orta Format'ın bağımsız oluşumların sürdürülebilirlik yöntemlerine ve sonlanma nedenlerine odaklanan 28. güncellemesine bir cevap ihtiyacıyla ortaya çıktı. Yazının ilk bölümü kısa bir girişten sonra bağımsız bir alan olarak PASAJ'ın bağımsızlık anlayışı ve izlediği yolu, ikinci bölümü ise sanatçıların gözünden PASAJ'ın ne ifade ettiğini açıklamayı hedefliyor.

Sanat tarihçisi Avelina Lesper Belit Sak tarafından Türkçeye çevrilen Modern Sanat Bir Kandırmacadan mı ibaret? röportajında "Tarihin en çok üretim yapılan döneminde olduğumuzu" söylüyor. Bu söylem bir üretim ihtiyacı olduğuna işaret ediyor diyebiliriz. Ürettikten sonra ise paylaşma, tartışma, düşünme biçimi, beceri ve bilgi aktarımı olacak bir platforma ihtiyacımız var. 

İçinde olduğumuz ortamda, Türkiye'de İstanbul'da, nadir örnekleri dışında galeriler, temsil ettikleri çok az sayıda sanatçının işlerini göstermek ve onları koleksiyonerlere ulaştırmanın  çabası içindeler. Öte yandan var olan sanatçı sayısına bakınca sadece bir grup sanatçının görünürlüğünün önemli kabul edildiği, diğerlerinin varlığının ise çok da önemli sayılmadığı dar bir alanda paslaşmadan bahsedebiliriz.

Çağdaş sanat piyasası öyle pragmatik ve araçsallaştırma eğilimli ki, aktif olarak içinde olmasalar da bu kişileri bir şekilde kullanıyor. Gregory Sholette bu durumu Dark Matter Art and Politics in the Age of Enterprise Culture isimli kitabında "failed artist"; yani başarısız, düşüşteki sanatçı şeklinde ifade ettiği terimiyle anlatır. Sistemin çalışması için onlara ihtiyaç olduğunu, onların sistemin bir parçası haline geldiğini yazar (Sholette:2014). Jeff Koonz'un değeri yükseldikçe 100 diğer sanatçının değeri düşüyor. Piyasa da zaten bu şekilde çalışıyor.

"Tarihin en çok üretim yapılan döneminde" az sayıda sanatçı, ulaşabildikleri seyirciler ve koleksiyonerleri için mi sergiler düzenlenecek? İstanbul gibi dinamik, kıpır kıpır bir şehirde; sanatı sorgulayıcı tavrını, sosyal dönüşümdeki etkisini ve yerini yok sayıp sisteme dahil ederek mi deneyimleyeceğiz?

Bu noktada bağımsız sanat alanları, sanat ortamındaki mevcut güçleri dengelemesi ve çağdaş sanat ortamında çok sesliliği sağlaması açısından önem kazanıyor. Bir holding/bankaya bağımlı müze ve sanat kurumu veya ticari galeriden farklı bir alternatif öneriyor. Anonim ve çoğulcu yapının değer kazandığı bu alanlar inisiyatif alarak işleyen, kendi kendini yöneten, herhangi bir kuruma hizmet etmeyen yapıları; esneklikleri, iletişim yöntemleri, yarattıkları özerk ortam, programları ve amaçlarıyla sanat ortamındaki diğer aktörlerden farklılaşıyor. Bağımsız sanat alanlarının bağımlılıkları, Stine Hebert ve Anne Szefer Karlsen'in Self-Organised (2013) isimli kitabında da belirtildiği gibi bir zorunluluk veya bir formaliteye değil, bir ortak yarara bağlı olarak kurgulanıyor.

Bizce bu yapılar her yerde ve her mecrada olabilir. Yine de PASAJ katılımcı sanat ile beceri ve deneyim aktarımını en önemli yere koyarak, seyir ve düşünsel etkileşim halinden bir adım öteye geçiyor. Ortak bir deneyim ile bilfiil dahil olabileceğimiz sanatsal üretim için bir alan açmanın gerekliliği üzerinde duruyor.

Bu ortak deneyim neye yarar? Julia Kristeva 1995'te kaleme aldığı Strategies for survival-Now isimli makalede hepimizin ortak bir deneyime ihtiyacı olduğunu yazar: "Hepimizin yeni ve şaşırtıcı, acı verici veya hoş bir deneyime ve sonra da bu deneyimi anlamaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bu hala mümkün mü?1" Bu eşitlikçi yapı, sanatı sergileme süreciyle sadece bir kesimin takdirine sunan bir eylemden çok, sanat geçmişi olmayan bir kişinin de sürece dahil olabileceği bir ortak deneyim haline getiriyor.

Dört defa yer değiştiren PASAJ her yerleştiği mekanda, Kristeva'nın bahsettiği sürprizleri yakalayabilmek için, çevresindeki mahalle ve mahalleli ile yeniden şekilleniyor. Bir kurumdan farklı olarak koşullara göre duruş alan esnek yapısı buna elveriyor. Çalışma saatleri her projeye göre değişiyor, her taşınma yeni tanışmalara, iş birliklerine vesile oluyor.

İstanbul'daki egemen sanat ortamı ise hala elitist bir sanat algılayışı içinde. Temiz, "prezentabl", risksiz mekanlar ve sanat eserlerine yer veriliyor. Bizim kurmaya çalıştığımız ortam ise biraz daha "kirli", arada, hibrid, sonu çok da belli olmayan, sürece dayalı ve belki tam da anlaşılmayan bir ortam. Diğer taraftan bugün sanat piyasasında öylesine uçuk rakamlar konuşuluyor, öyle agresif bir yarış sürüyor ki, bizim oluşturmaya çalıştığımız düzensiz düzenlilik, bir heves ya da hobi gibi anlaşılabiliyor. Fakat PASAJ bir ütopya değil, yaşayan, gerçek bir oluşum... Sanat ise zaten pazarlama ve satışla birebir ilişkisi olan bir kavram değil.

Maddi kaynakların kısıtlılığı bağımsız sanat alanlarının ömürlerinin de kısa olmasını beraberinde getirebiliyor. İstanbul pahalı, ulaşımı zor ve kaotik bir şehir. Bir yandan buradaki dinamizm üretimi beslerken, diğer taraftan maddi zorluklar karşısında durmadan çözüm üretmek durumundayız.

Buradan şu soru doğuyor: Ne kadar devam etmeli, bu yapılar illa sürmeli mi?

2010'dan bu yana aktif olarak devam eden PASAJ bağımsız sanat alanının eş-kurucuları olarak biz de kendimize bu soruyu çok soruyoruz: Neredeyse hiç maddi karşılığını almadan ve görünür olmadan çok çaba, zaman, para isteyen bu işi neden hala yapıyoruz? Hatta severek ve isteyerek?

Sürdürülebilirliğin bir zorunluluk olup olmadığını ve amberplatform'un neden devam etmesi gereken bir oluşum olduğunu sorduğumuzda Ekmel Ertan şu cevabı vermişti: "Bağımsız çalışabilmenin getirdiği avantajların farkındalığıyla bu alanda yıllarca biriktirdiğimiz deneyimi, inşa ettiğimiz uluslararası geniş ilişki ağını, arkadan gelen jenerasyonla akademik bir düzlemde doğrudan etkileşimde olmanın avantajlarını yabana atmamak gerektiği düşüncesiyle; zaten çok fazla insanın at koşturmadığı, ama birçok bağlamda önemli bulduğumuz bu alanı terk etmemek."

Bu sorumluluk duygusunun bizde de olduğu kesin. Bu mekanların devam etmesini aslında hepimiz için kurmak istediğimiz sanatsal ifade özgürlüğü ve eleştiri pratiği için amaçlıyoruz. Biz yolumuza devam etmek istiyoruz, peki sanatçılar bu oluşumlar için ne düşünüyor? Bu mekanlar idealde üstlenmek istedikleri rolü yerine getirebiliyor mu? Bu alanlar bağımsızlığı sanatçılara ne kadar tattırabilir?

Cevabı bulmak için bu soruları PASAJ'da üretim yapmış birkaç sanatçıya sorduk.

Evrim Kavcar, Elif Öner ile birlikte Nisan - Mayıs 2019'da Karaköy iskeleden aldıkları referans sesten yola çıkarak, katılımcı bir sözlük ve konuşma dizisi yarattıkları Hassas Sesler Sözlüğü projelerine mekan olan PASAJ'ın "rahat ettiren, güven veren" bir karakteri olduğundan bahsediyor. "Daha bağımsız mekan daha bağımsız düşünceye denk geliyor. Akıntıyla beraber gitmeyen, nefes aldıran bir mekan. Baş başa kalabileceğimiz, biz bize olabileceğimiz bir alan. Maddiyattan uzak olması da sanatçı için ayrı bir motivasyon kaynağı." diye açıklıyor.

Ekmel Ertan PASAJ'ın Nimet Hanı içindeki odası için üç aşamada planladığı enstelasyon sergisi Bugünün Tarihi projesi için "Ben sanatçı kariyerinden gelen biri olmadığım için bu sergiyi muhtemelen başka bir yerde yapamazdım. Buranın deneysel hali, her şeye izin veren ve her şeyi destekleyerek yaklaşan, katılan hali zaten bu işi burada yapmayı imkanlı kıldı. Bir de böyle bir sergiyi galeride yapamazdınız herhalde, izleyiciyi üç kere çağıracağınız türden bir şeyi... Ayrıca zaten bu serginin kurulumundan sonuna kadar her şeyi de paylaşarak yaptık." diyor. 

Karaköy'de Sessiz Kare projesini İnez Piso küratörlüğünde gerçekleştiren ve PASAJ'ın içinde olduğu Nimet Hanı ve komşu hanların içindeki Rus kiliselerini projesine ekleyen Hacer Kıroğlu, "PASAJ'ın binası beni hiç düşünmediğim bir yere yönlendirdi, beni bir yere taşıdı. PASAJ'ın bürokrasi üretmeyen esnek bir yapısının olması daha hızlı düşünmemi sağladı. Benim için yeni bir konuydu ve mekana özgü bir proje ortaya çıktı." diyor.

PASAJ Tarlabaşı'ndaki mekanında aylarca çocuklarla beraber, onların zaman algısı üzerine yaptığı 24 Saat projesi için Burak Kabadayı, "6 ay boyunca mahallede vakit geçirdim, çocuklarla olan ilk diyaloğumu PASAJ sağladı. PASAJ orada olmasaydı zaten böyle bir proje de çıkmazdı." diyor ve ekliyor: "Sergi alanında değil de mahallelinin her gün kullandığı alanda (İsmail'in Lokantası) sergi yaptık ve iş o mekanın bir parçası haline geldi. Bu benzeri olmayan bir üretim biçimi..."

Banu Taylan ise Halep PASAJ'ında Bahçe Korosu etkinliğindeki deneyimini "PASAJist'te ve Halep Pasajı içerisinde gerçekleştirip yürütücülüğünü yaptığım etkinlikte doğaçlama müzik yaparak deneyselliği ve yeni keşifleri yaşadık. Katılımcıların çoğu Halep Pasajı'nın sakinlerinden oluşuyordu. Proje süresince dönüşüm bahçesine bağışlanmış objeler, müzik aletleri, aletlerin çıkardığı sesler ve sevdiğimiz her şeyi kullanarak; bazen pasajın içinde, bazen etrafta dolaşarak, bazen de bir köşeye yerleşerek seslerle oynadık.  Birlikte aynı frekansı yakalamak, kopmak, tekrar aynı yerlerde buluşmak çok keyifliydi." diye açıklıyor.

Nicoletta Daldanise de küratör olarak Elmas Deniz ve Özgür Demirci'yle çalıştığı "Para Mevzuu" isimli sergi için "PASAJist, kişisel yansımalarımızı daha geniş bir bağlamda paylaşarak, yoksulluk ve sanatçı statüsü gibi hassas konulara seyirci tarafından da eleştirel bir şekilde dokunma fırsatı sundu." diyor.

Bu söylemlerden yola çıkarak bağımsız sanat alanlarının esnek ve hiyerarşik olmayan karakterleriyle sanatçıları özgürleştirdiklerinden bahsedebiliriz. Bir diğer yandan ise beyaz küpten çok farklı olan bu mekanların sanatçıyı konfor alanından çıkarıp zorlayan özellikte oldukları da söylenebilir. Buradaki sergileme biçimleri farklı olacaktır, işler mekanın sağladığı imkanlara göre yerleştirilecektir. Diğer taraftan çok daha özgür bir şekilde politik konular hakkında üretilmiş işler sergilenebilir.

Ulaşabilecek sınırlı sayıdaki fonun yanı sıra, bu mekanların devam etmesi alternatif ekonomi modellerinin geliştirilmesine bağlı gibi görünüyor. PASAJ'ın ilk seneden beri yaptığı Çorbada Tuzun Olsun fon yaratma partisi bize bu bağlamda küçük bir kaynak sağlıyor. Yaptığımız Erasmus + projeleri de az da olsa mekanın devamlılığına katkıda bulunuyor. Bunun dışında kurduğumuz farklı iş birlikleri var, İsmail Abi gibi bir lokanta sahibiyle, deposu boş olan Ot Cafe'yle ya da ofisini süreli bir zaman için PASAJ'a açan bağımsız bir mimarla iş birliği yaparak bize verdikleri alanlarda konumlanabiliyoruz. Ramada Encore Bayrampaşa ile yaptığımız iş birliği modelinde de her sene bir sanatçı bu otelde konaklayarak Bayrampaşa üzerine kısa süreli bir araştırma rezidansı gerçekleştiriyor.

Aynı zamanda farklı disiplinlerden de stratejiler öğrenebileceğimizi düşünerek onların benimsediği modellerden feyzalıyoruz. amberPlatform ve Halka Sanat iş birliğinde başlattığımız ve katılımcı bir yapı ile daha çok sayıda inisiyatifin katkısına açılan Bağımsızlar İndeksi çalışmasında çok disiplinli bir odakla Türkiye'deki bağımsızları haritalandırma projesini yürütüyoruz.

Biz elimizde olanlar ve olmayanlarla PASAJ'ın en iyi versiyonunu yaratmaya çalışıyor ve gelecek için hedefler koyuyoruz: Sanatçıların üretimleri için ihtiyaç duydukları ve hak ettikleri harcırahı alabilecekleri, gönüllü destekçilerimize emeklerinin karşılığını verebileceğimiz bir düzen için çabalıyoruz. Kendi harcadığımız mesainin karşılığını da bir gün almayı umuyoruz. Ayrıca mekanlarımızı nasıl kurguladığımız, kimlerle paylaştığımız ve nasıl bir dil üzerinden kendimizi ifade ettiğimiz bizce çok önemli. Bu nedenle, yazıyı tamamlarken, bize kendimizi ifade şansı verdiği ve alan açtığı için Orta Format ekibine çok teşekkür ederiz.

 

*Samuel Beckett (Adlandırılamayan,1954)

(1) "I do think we all need an experience by which I mean something new and surprising, painful or pleasant, and then the understanding of this experience. Is this still possible?" (Kristeva; 1995)

(Kapak görseli: Burak Kabadayı, 24 Saat, PASAJ Tarlabaşı 2018)