Peristalsis*

#28
Fatma Belkıs
Hakkında Diğer Yazıları

*Sindirim sisteminin boru yapısına sahip parçalarının içerisindekileri sindirim yolu boyunca ilerletmek için yaptıkları dairesel kasılıp gevşeme hareketleri.

 

Ufak bir giriş notu: Bu metin, "Peristalsis", bir süredir benimle olan daha uzun bir metnin (ya da düşüncelerin) bir uzantısı olarak yazıldı. Bu metinde benimle beraber olan iki karakter, Vuslat ve Süleyman, bir emaneti uzak bir mesafeye götürmekle yükümlü iki ambulans şoförü. Mesafe uzun, sorumluluğunu aldıkları emanet  büyük. Orta Format'ın bu güncellemesine bu yazıyı yazmak için masaya oturduğumda benim yerime onların konuşmasını istedim. Başlayıp bittiğini düşündüğümüz kolektifler, inisiyatifler ve dostluklardan bahsetmek birincil ağızdan yapıldığında bile zor, bırakın birilerinin adına konuşmayı. Bir süredir deneyimlerimden vakalar olarak bahsetmenin bir formülünü bulmaya çalışıyorum fakat henüz beni tam olarak tatmin eden bir yöntem bulamadım. O zaman ben de dedim ki: Yakın zamanda bazı konularda aklımdan geçenlere, sorduklarıma ağız olan Vuslat ve Süleyman buna da ağız olsun. Bir lise öğretmenim herhangi bir işe bir uyarıyla başlamamam gerektiğini söylemişti. O zaman izleyici, dinleyici, okuyucu hep bu uyarıyı düşünür. Bunun farkında olarak bu uyarıyı yapıyorum. Belki de sadece bunu hatırlarsınız.

 

...

 

Vuslat ambulansın direksiyonuna, Süleyman yanındaki koltuğa geçti, yola çıktılar. Bir süre hiç konuşmadılar. Normalde coşkulu ve hareketli mizacıyla tanınan Vuslat sessizdi. Süleyman bu durumun olağandışı olduğunu fark etse de bir şey sormadı. Kendisinin anlatmasını bekledi. Vuslat da neşesinin eksik olduğunu fark etsin, sorsun istedi. İkisi de konuşmadılar. Süleyman'dan ses çıkmadıkça Vuslat'ın üzerine çöken hüzün ağırlaştı. Gözleri doldu ve sessizce ağlamaya başladı. Süleyman Vuslat'ın mahremiyetine saygısından, moralinin bozuk olduğunu anladığında çantasından kitabını çıkarmıştı. Vuslat sesli bir şekilde burnunu çekene kadar da kafasını kitaptan kaldırıp ona bakmadı. Ağladığını görünce artık sormadan duramadı. Vuslat da bir cümlede kendisini neredeyse tanınmaz hale getiren üzüntünün sebebini anlattı.

Vuslat bir gece kimseyle buluşma gibi bir niyeti olmadan şehirdeki eski rock barlardan birine gitmiş, barda yalnız başına oturmuştu. Sıkılacak kadar bile vakit geçirmemişti ki nereden geldiği belli olmayan uzun saçlı ve sempatik bir yabancı teklifsizce yanında belirip şaşırtıcı düzeyde derin bir sohbet başlatmıştı. Bu uzun saçlı sempatik yabancıyla biraz flört etmişti. Sonra bu yabancının kendisi gibi uzun saçlı ve sempatik olan arkadaşlarının masasına oturmuştu. Bu geceyi hayal meyal hatırlıyordu ama emin olduğu bir şey vardı: Bu uzun saçlı ve sempatik yabancılarla arasında bir bağ olduğunu düşünmüştü. Neredeyse gözle görülebilen, birinden, Vuslat'tan başlayıp onlara doğru ilerleyen; ince, ışık saçan iplikler gibi görünen bir bağ. Onlara bakarken aynaya bakıyormuş gibi hissetmişti. Gördüğü kişi kendisine benzemese de karşısında duran kendisiymiş gibi gelmişti. Belki öyle hissetmek istemişti, bu uzun saçlı ve sempatik yabancılar gibi olduğunu düşünmek istemişti. Vuslat kısa saçlıydı ve kalabalıkta kaybolan bir tip olduğunu düşünürdü. Belki de sadece kendini onlar gibi uzun saçlı ve sempatik hissetmek istemişti. Belki gerçekten konuştukları çok özeldi, daha önce hiç kimseyle böyle şeyler paylaşmamıştı. Uzun saçlı ve sempatik yabancılar bir müzik grubu kurmaktan bahsediyorlardı. Belki Vuslat sadece kurulmakta olan bu grubun bir parçası olduğu bir gerçeklik hayal etmek istemişti. Ya da birbirleriyle apaçık güçlü bir bağı olan herhangi bir insan grubunun bir parçası olmak.

Şu ya da bu sebepten Vuslat bu yabancıları sevdi ve bütün geceyi onlarla geçirdi. Ertesi gün öğleye doğru uzun saçlı ve sempatik yabancılardan birinin evinde, salondaki kanepede, üzerinde tanımadığı pijamalarla uyandığında artık bahsedilen müzik grubunun bas gitaristiydi.

Beraber geçirdikleri zaman Vuslat için çok değerliydi. Saatlerce müzikten bahsettiler. Müziğin nasıl olması gerektiğini konuşarak geçirdikleri süre, beraber müzik yaparak geçirdiklerinden çok daha fazlaydı. Ama bu hiçbiri için bir sorun teşkil etmiyordu, aksine bu müziğin kendisinden daha önemli gibiydi. Vuslat bu beraber geçirdikleri vakitlerde bazen ne için buluştuklarını ya da yaptıklarını neden yaptıklarını anlamlandıramasa da, beraber geçirdikleri her dakika için son derece minnettardı. Gündelik hayatının tamamen dışında, işinde yapmakla yükümlü olduğu şeylerden bambaşka, kendi seçtiği bir sorumluluk çemberinin içinde istediği şeyi yapmakta özgürdü. O zamana kadar bildiği tüm yapma etme biçimlerinin dışında bir yöntemle bu insanlarla beraberdi. Beraberlik yeni, bilinmez ve düzensizdi; arkadaşlıkları ve pratikleri de. Vuslat değil de başka birisi olsaydı ya da Vuslat böyle bir durumla başka şartlar altında karşılaşsaydı bunu kontrol etmeye, anlam vermeye, düzene sokmaya çalışabilirdi ama o kendini tek başına eski bir rock barda tanıştığı arkadaşlarına kaptırıverdi.

Dün gruptan birinin evinde toplanmışlardı. Vuslat her zamanki gibi neşeli ve hevesliydi. Ortamdaki garip bir sessizliği Vuslat kötüye yormadı. İçlerinden birinin yeni çalıştıkları şarkıya bir eleştiri getireceğini düşündü. Sessizliği onlarla tanıştığı ilk gece yanına gelen ilk yabancı bozdu. Artık albüm çıkarmak üzereydiler, bu profesyonel bir meseleydi, başka bir bas gitarist bulmuşlardı, Vuslat her zaman onların arkadaşıydı, bu profesyonel bir meseleydi, hem Vuslat gündüzleri çalışıyordu, yoğun tempoya ayak uyduramazdı, bu profesyonel bir meseleydi, uzun vadede herkes için iyi olan buydu, anlayacağını biliyorlardı. Bu profesyonel bir meseleydi. 


 

Vuslat gözlerini siler. İlerideki bir dinlenme tesisi tabelası gözüne ilişir. Ambulans hızlanır, tesise girip park ederler. Vuslat elinde sigara ve anahtarlarla, Süleyman bir termos ve ufak bir çantayla ambulanstan iner. Lokanta ve dükkanların dışında ağaçların altında birkaç piknik masası vardır. Piknik masalarından birine karşılıklı otururlar.
VUSLAT
Onları tanımadan önceki halime geri dönmek istiyorum.
SÜLEYMAN
Olabileceğini sanmıyorum.
VUSLAT
Nasıl yani?
SÜLEYMAN
Yani mümkün olduğunu düşünmüyorum.
VUSLAT
Neden?
SÜLEYMAN
Çünkü bir şeyi yaşadığın zaman geri alamazsın. Çoktan yaşamış olursun. Üzüldüysen üzüldüğünü, kırıldıysan kırıldığını kabul et. Biraz böyle yaşamaktan başka bir şansın yok. Ne olduğunu anlamadığını düşünüyorum. Sanki "Nasıl oldu da bu başıma geldi" der gibisin. Ama asıl kaçırdığın nokta şu: bu başına şu anda gelmedi. Bu, bu insanlarla tanıştığın andan beri başına gelmekte olan.
VUSLAT
En başından belliydi yani böyle bir şeyle karşılaşacağım. Ben yine de bile bile salak gibi.
SÜLEYMAN
Herhangi bir dostluktan bahsediyorum. En başından belli olan bu dostluğun, bu beraberliğin bir şekilde biteceğiydi. Anlaşmazlık olabilirdi ya da biri başka bir yere taşınabilirdi aşık olup veya iş bulup. En iyi ihtimalle biri ölürdü ve biterdi. Hissettiklerini küçümsemiyorum yanlış anlama lütfen.
Sadece anlam veremediğin bir durumdasın. Bu hal sana yabancı. Bunun normal olduğunu söylemek istiyorum, kendini yıpratmaman için. Belki de daha ilk başından bu ilişki senin için ne olduğunu açıklayamayacağın kadar özel bir şeydi. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştın. Bitişini de beraberliği kabul ettiğin davetkarlıkla kabul et. Çünkü bu dostluğun senin için bitmesi ve senin böyle hissetmen de olayın bir parçası. Olay insanı değiştirir.
VUSLAT
Ama ben önceden olduğum insandan memnundum. Değişmek istemiyorum. Değişmek istemezdim yani.
SÜLEYMAN
Neden başına kötü bir şey gelmiş gibi konuştuğunu anlamıyorum. Anlam veremediğin bir şey yaşayınca özellikle değişmiş olursun. Anlam verene kadar da zaten kendine gelemezsin. Anlamlandırdığında da bir de bakmışsın çoktan farklı bir insan olmuşsun. Bir şey içer misin? Yanımda çay var, sıcak su da. Kahve de yapabilirim.
VUSLAT
Bilmiyorum. Ne içmem gerektiğini bilmiyorum.
SÜLEYMAN
Lütfen kendine gel. Kendini hırpalama. Bir şey iç.
VUSLAT
Kendime gelemem. Senin de söylediğin gibi artık bambaşka bir insanım. Başım ağrıyor.
SÜLEYMAN
Çay iç. Çay yapıyorum, çay iç.
Süleyman çantadan adaçayı ve bir bardak çıkarır.
VUSLAT
Üzgünüm sanırım.
SÜLEYMAN
Üzgün olmalısın.
VUSLAT
Üzgün olmam gerekir mi, üzgün olduğumu tahmin mi ediyorsun?
SÜLEYMAN
İkisinden de biraz. Suyu koyuyorum, iki dakikaya kadar demlenebiliyor. İki dakikaya kadar istediğin zaman çıkarabilirsin. İki dakikadan daha fazla bekletme.
Süleyman adaçayını bardağa koyar, üstüne termostan sıcak su döker.
VUSLAT
Çayın sorumluluğunu bana mı...
SÜLEYMAN
Abartma lütfen. Sadece çay.
VUSLAT
Sıkılıyorum.
SÜLEYMAN
Şimdi ben de gerçekten sıkılıyorum.
VUSLAT
Müzik grupları dağıldığında üzülmüyor musun?
SÜLEYMAN
Sevdiğim bir grupsa üzülürüm tabii ki. Sevdiğim müziğin devamı gelmeyecek diye üzülürüm. Sevmediğim bir grupsa umrumda olmaz.
VUSLAT
Umrunda olmaz mı?
SÜLEYMAN
İyi müzik hep var. Müzik grupları da hep olacak. Umrumda olmaz.
VUSLAT
İyi bir grup istisnadır ama. Kendisi için iyi olan bir grup.
SÜLEYMAN
Nasıl yani?
VUSLAT
Romantize ettiğimi düşünebilirsin. Çünkü biraz öyle. Ama şöyle düşünüyorum: Bazen kalabalığın içinde birini görürsün ya da birilerini. Yani tam olarak öyle değil. Bazen bütün o insanların içinde biriyle tanışırsın. Konuşmaya başlarsınız falan. Dersiniz ki "Aaa ne kadar benzer düşünüyoruz." ya da "Aaa bunu hiç düşünmemiştim. Biraz düşüneyim." Sonra "Beraber müzik yapalım mı?" dersin ya da ne yapıyorsanız işte. Önceden tek başına yaptığını düşündüğün şeyi bir başkası ya da başkalarıyla yapmaya başlarsın. Yaptığını düşündüğün diyorum çünkü o beraberlik yaptığın şeyi neredeyse tamamen değiştirir. Etrafına bakarsın "Biz farklı bir şey yapıyoruz." dersin, yapılıp duranı sorguladığını düşünürsün. Belki hiç farklı bir şey yapmıyorsundur ama öyle düşünürsün. Bunun ne olursa olsun sıradışı bir şey olduğunu düşünüyorum.
SÜLEYMAN
Senin söylediğin şekilde olursa sıradışı olur tabii. Ama her arkadaş olup beraber çalışanın da böylesine bir olay yaşadığını düşünmüyorum. Çay olmuştur, çıkarsana.
VUSLAT
Teşekkür ederim. Bazen hiçbir şey yapmak istemiyorum. Yemek yapmak, yemek yemek, tuvalete gitmek, duş almak bile istemiyorum. O zaman biri gelip benimle ilgilense ne iyi olur diye düşünüyorum. Yemek yapsın, ye desin. Çay olmuştur, çıkarsana desin. Ama kimseyle beraber yaşamak istemiyorum. Başka bir insanın gelip hayatını benim evimde yaşaması fikri çok korkunç geliyor.
SÜLEYMAN
Hiç aşık oldun mu?
VUSLAT
Nereden çıktı şimdi? Oldum veya olmadım. Yaşadığım yeri paylaşmak istemememin bununla bir alakası olmamalı.
SÜLEYMAN
Tamam istemiyorsun. Onu demiyorum. Hiç birisine teslim oldun mu? Tamam şu an canın bir şey istemiyor, mutsuz olduğunu düşünüyorsun, biri senin adına karar versin istiyorsun. Ama hiç kendi isteğinle ve kararınla birine teslim olmayı seçtin mi? Mutlu olsan bile? Bir şey yapmak için hevesin olsa bile? Zorunluluktan değil yani, öyle olmasını istediğin için?
VUSLAT
Yok.
SÜLEYMAN
Ne demek yok?
VUSLAT
Olmadı öyle bir şey. Ben kendi işimi kendim yapmayı ve kendi bildiğim gibi yapmayı severim.
SÜLEYMAN
Kendi işini kendi bildiği gibi kendisi yapan biri için biraz fazla romantize ediyorsun gibi. Ya da gerçekten romantiksin ve direniyorsun. Veya inkar ediyorsun.
VUSLAT
Sıradışı bir şeylerden bahsediyorum. Bildiğimiz düzeni bozan olaydan bahsediyorum. Sigara içebilir miyim?
SÜLEYMAN
İstediğini yapabilirsin. Sinirlerin bozulmuş biraz.
VUSLAT
Teşekkür ederim. Ve sinirlerim bozuk değil. Ayrıca aşık oldum. Teslim olmam gerektiğini düşünmüyorum.
SÜLEYMAN
Ben de öyle olduğunu düşünmüyorum. Gereklilik değil. Birçok kişi birçok farklı şekilde aşık olmuştur eminim. Birçok farklı müzik grubu olduğu gibi. Sen ne hissettin mesela? Aşık olduğunda?
VUSLAT
Hiç bitmesin istedim ve hiç bitmeyeceğini düşündüm. Sonsuza kadar sürsün istedim ve süreceğini düşündüm.
SÜLEYMAN
Sonra bitti ama.
VUSLAT
Bitti evet! Ne demeye çalışıyorsun?
SÜLEYMAN
Hep biter işte onu diyorum. Her zaman biter. Daha başlarken bunu bilirsin.
VUSLAT
İçten içe, kendine bile söylemeden ama değil mi?
SÜLEYMAN
Öyle ya da böyle. O zaman, o düşündüğün kalabalığın içinde birdenbire birbirini bulan dostlar ya da aşıklar da sürsün ister değil mi? Bitmesin isterler. Ya da süreceğini düşünürler. Ama bitince ne olur?
VUSLAT
Ne biçim soru bu? Ne dememi bekliyorsun? Üzülürler, ağlarlar, "Bir daha aşık olmayacağım" derler, "Müzik kariyerime solo devam edeceğim" derler.
SÜLEYMAN
Lütfen. Seni öfkelendirmek için sormuyorum bunları.
VUSLAT
Özür dilerim. Aşırı tepki veriyorum. Eğer sonun kaçınılmaz olduğunu biliyorsak neden bu kadar zorlanıyoruz?
Yani neden hayatımıza devam edemiyoruz? Neden hiç olmamış gibi önceki hayatımıza devam edemiyoruz?
SÜLEYMAN
Çünkü değiştin. Çünkü aynı insan değilsin. Çünkü olay oldu, oluyor falan. Şey gibi düşün: dostun, aşkın, her kimse senden bir parça kopardı ve yedi. Aynı anda sen de ondan bir parça kopardın ve yedin. Beraberliğiniz sürüp giderken birbirinizden ısırıklar alıp çenenizden sularınızı akıta akıta, ufak ufak yediniz birbirinizi. Böyle bir şeyden sonra nasıl aynı insan olarak hayatına devam edebilirsin?
VUSLAT
Kendimi iyi hissetmiyorum. Yere oturabilir miyim?
SÜLEYMAN
Olur. Her yapacağın şey için izin alman gerekmiyor, istediğini yap.
VUSLAT
Teşekkür ederim. Arkadaşlarımı ve sevgililerimi yeme düşüncesi biraz başımı döndürdü sanırım.
SÜLEYMAN
O zaman iyi bir örnek. Çünkü böyle bir şey.
Vuslat yavaş hareketlerle oturdukları piknik masasından kalkar, masadan bir elini kaldırmadan, gücünü sanki masadan almaya çalışır gibi karşıya, Süleyman'ın oturduğu tarafa yürür. Yere oturup sırtını banka yaslarken az ötede, tabela direğine dayanmış, oturdukları piknik masasına bakan adamı görür. Süleyman'a bir şey söylemeden adama bakmaya devam eder. Adam yakalandığını fark eder, yaslandığı tabela direğini koluyla iterek bedenini doğrultur. Vuslat ve Süleyman'a doğru yürür.
RASİN
Afedersiniz, istemeden kulak misafiri oldum. Arkadaşlarınız yedi mi sizi?
SÜLEYMAN
Mecazi olarak. Ben de onları yemişimdir.
Tek taraflı olsa o dostluğun devam edeceğinden şüphe ederim.
RASİN
Ne demek istediniz?
SÜLEYMAN
Şöyle düşünün: Bahsettiğim yeme eyleminde karşımızdakinden bir parçayı, hayati olmayan ama onun olan bir parçayı alıp kendimizin yapıyoruz.
RASİN
Bir ısırık alarak mı?
SÜLEYMAN
Evet başta bir ısırık. Zamanla ısırık almaya devam edersiniz. Aldıkça birbirinizden bir şeyler almış olursunuz. O aldığınız ısırıklar size hayat verir. Ama dostluk ancak karşılıklı birbirinizi ısırabilirseniz devam edebilir. Fakat taraflardan biri diğerini yiyip bitirmeye kararlıysa, onun kendi başına yani kendisi olarak hayatına devam etmesini önemsemeden tamamen yemeye kararlıysa; beynini, kalbini, kollarını, bacaklarını, gözlerini, dilini...
VUSLAT
Bunu yapmak zorunda mısın? Fenalaşıyorum.
SÜLEYMAN
Fenalaşıyorsan yerinde bir örnek veriyorum demektir. Birazdan kendine gelirsin.
VUSLAT
Ama şu anda midem bulanıyor.
SÜLEYMAN
İşte tam da bu yüzden. Taraflardan biri diğerini sindirmeye kararlıysa dostluk biter. Ya ortada yiyecek bir şey kalmadığı için biter ya da öbürü "Eeeh yetti ama daha ne kadar yiyeceksin" diyip çeker gider.
RASİN
Karşılıklı ve usturuplu yeme eylemlerinde dostluk sürer mi?
SÜLEYMAN
En azından taraflardan birinin kararıyla bitmeyecektir.
RASİN
Bu kadar kendini kaptırıp gittiğin bir şey yani bu. Hiç bitmesin istediğin bir tür dostluk bu. O zaman hiç bitmesin diye karşındakini de bitirmeme hassasiyetine sahip olmalı dostlar.
SÜLEYMAN
Kesinlikle. Tam olarak öyle bir hassasiyet gerek. O yüzden bu olay bir anda olup biten bir şey değil, ağaçtan düşmek gibi. Bu daha çok kendinden başka bir bireyde benzersiz bir şey görüp aşka düşmek gibi. Aşık olmadan başlayan ve aşk bittiğinde de bir süre devam eden bir olay. O yüzden bence kendimize sürekli sorduğumuz soru "Nasıl oldu da bitti?" olmamalı, Vuslat. Ayrılık ve ölümün kaçınılmaz olduğunun farkında olarak ben şunu sormayı öneriyorum: bu geçirdiğimiz sınırlı zamanda nasıl aşık ya da dost kalabiliriz?
RASİN
Buna bir cevabınız var mı peki?
VUSLAT
Birbirimizi az ısırıp yavaş yavaş çiğneyerek mi?
SÜLEYMAN
Bilmiyorum. Birbirimizi zamansız kaybedersek o zaman da az ısırdığımıza pişman oluruz. Sınırlı bir vaktimiz var ve bu dünyada yalnızız. Aşk ve dostluğu gerçekten yaşadığımız anlar hayatta yalnız hissetmediğimiz sıradışı anlardır. O sınırlı anlara sonsuzluğu sığdırmaya çalışıyoruz aslında.
VUSLAT
Ama bitiyor değil mi? Her türlü bitiyor ve sen her türlü o yanında olmayan insanlarla bir süre kendi kendine konuşmaya devam edeceksin.
SÜLEYMAN
Evet ama konu bitmesi değil. Her zaman başlıyor ve her zaman bitiyor olmakta. Başlarken bitmekte ve her zaman zaten var olmakta.
RASİN
O zaman mesela benim şuradan gelip sizinle konuşmaya başlamamla bir olay, bir dostluk ve kaybedilen bir dost ihtimali dahilinde midir? Kendinden başka birinde sana aşina ama benzersiz bir şey görüp karşısında durduğumuzda ihtimal dahilindeki bir olay hüzne bir çağrı mıdır? Yani bütün bunların bilincinde olarak akılalmaz bi cesaretle ben gelip size şunu mu dedim aslında: "Merhaba. Beni bugün, aslında ne zaman olacağını bilmediğim bir gelecekte olacağından emin olduğum için, peşinen bugün, biraz ama sadece birazcık üzer misiniz?"

 

Bu metni yazarken yanımda olan bazı metinler için bazı insanlara teşekkür etmem lazım: Dostluk Siyaseti için Jacques Derrida'ya, 

Aşka Övgü için Alain Badiou'ye, 

Dostluk için Cicero'ya, 

Lağımlaranası ya da Beyoğlu için Bilge Karasu'ya, 

Rüzgarın Öte Yanı için Orson Welles'e,

Ve son olarak ağzımdan çıkan ve çoğu havaya karışıp giden gündelik metinleri ciddiye alıp yanımda olan, mütemadiyen bana cesaret veren arkadaşlarıma.