GriZine

#28
GriZine
Hakkında

Bağımsız sanat oluşumları dediğimizde, en başat kavramlardan biri elbette "bağımsızlık". Bağımsızlık sizin için ne anlama geliyor? Kendinizi (bir sanat oluşumu olarak) nelere bağımlı, neleri gözetmek durumunda hissediyordunuz?
Saliha Yavuz: Öncelikle bu çağda, bu gündemde, İstanbul'da tam bağımsızlık istiyorsanız ya paranız olacak ya da acayip gönülden, sizinle büyümeye inanan, koşulsuz her şeye el veren arkadaşlarınız. Kişisel olarak, ikincisinin devamlılık yaratmayacağına inanıyorum. İlki ise yaratıcı alanda çalışan az insanda var. Ya da ikincisi ile başlayıp ticari zekayla ve inatla ilkini elde edip tam bağımsız var olabilenler… Eğer bizim gibi içeriğiniz başkalarının üretimi ise yine bağımsızlık ne demek yeniden bir soru… Diğer taraftan fonlar gibi başka olasılıkları düşününce de ne kadar bağımsız kalıyoruz emin değilim. 

GriZine bir sanat oluşumu değil de içerik platformuydu. Yani üretenlerin ürettiklerini aktaran, paylaşan bir yapısı vardı. Markalarla çalıştıysa bile kendi istediği, inandığı, beğendiği, takip ettiği markalarla iş yaptı. Bu anlamda bağımsız kaldığımızı söyleyebilirim. Belki de o yüzden bir noktada sonlandı...

Konu sürdürülebilirlik olduğunda örgütlülük modeli de en az ekonomik hususlar kadar önemli. Bu da bizi bazı kavramları daha çok düşünmeye itiyor. Kurumsallaşma ve iş bölümü hakkında ne düşünüyorsunuz?

S: Biz bir şekilde, tamamen organik bir süreçle kurumsallaştık. Önce iki kişiydik, sonra çoğaldık. İlgi alanları ve yetenekler, potansiyeller üzerinden de iş bölümüne gittik. Bu bence insani, sağlıklı olandı. Kurumsallaşma bildiğimiz, genelde herkesin tanıklık ettiği ya da deneyimlediği anlamda büyük şirketlerin kurumsallaşması ve dikeyde bir hiyerarşi gerektirmiyor diye düşünüyorum. İş bölümü yaptığınız zaman, yaptığınız işle bir karakter inşa ediyorsanız ve sizin dışınızda başkaları da bunu algılayabiliyorsa, iş yürüyorsa, hele bir de üzerine para kazanıyor, geçiminizi rahatlıkla sağlayabiliyorsanız kurumsallaşmışsınız demektir. Sözlük ya da iş dünyası tanımı nedir bilmiyorum ama...                    

Oluşumlar sanat ortamının ihtiyaçları kadar bireysel merak ve ihtiyaçlardan da doğuyor elbette. Dolayısıyla bir oluşumun var olmasında içindeki bireylerin kişisel istek ve yönelimleri de önemli bir faktör halini alıyor. Oluşumunuzun yapısı ve hedeflerinin içinde yer alan bireylere ne kadar bağlı olduğunu düşünüyorsunuz? Buradaki ihtiyaçlar/hedefler/kişisel yönelimler arasındaki dengeyi nasıl kuruyordunuz?

S: Yukarıda da dediğim gibi biz kendimiz ne istiyorsak, neye inanıyorsak, neye nasıl heyecanlanıyorsak onu yaptık, onun üzerine ürettik. Elbette yapı içindeki bireylere bağlı bir model. Aksinin olabileceğini düşünmüyorum. Önce kendi ihtiyacınız, sonra da bütünün ihtiyacına yönelerek bir denge kurabilirsiniz. İhtiyaçlarımız ve hedeflerimiz, kişisel yönelimlerimiz ile bir bütündü sanki…

Oluşumunuz neden sonlandı? Sonlanma sizin için ne ifade ediyor?

Papatya Tıraşın: Soruları tersten cevapladım. Bu sebeple bu soruya aşağıda bir yerlerde cevap verdiğime inanıyorum :)

Oluşumunuz ekonomik olarak sürdürülebilirliğini nasıl sağlıyordu?

P: GriZine yaptığımız "paralı işler"in vitriniydi. GriZine'e baktığınız zaman gördükleriniz; yazılar, aktif sosyal medya yönetimi, videolar, sesli içerikler, illüstrasyon, dijitalde veya sahada oyun kurguları vb idi. Biz de GriZine içinde ve/veya dışında (markaların kendi siteleri, bloglar vs) markaların (dijitalde ve sahada) içerik üretimlerini, reklam ve pr işlerini yaparak kendimizi döndürdük. Ancak 2012 sonunda şimdi çok net yaşanan krizin ilk adımları kendini göstermeye başladı. Peşinden Gezi "oldu". 2013 Eylül'ünde içki yasası değişti (Birincil gelir kaynaklarımız alkollü içecek markalarıydı). Biz de acar davranmadık. Ekipte hemen herkes yaratıcı taraftaydı. Bize o dönüş için işin "iş" tarafında birinin el vermesi iyi olurdu. Farklı sürdürülebilirlik kanallarını ve yöntemlerini şimdi dönüp baktığımda görebiliyorum. O zaman göremedim. 

Oluşumunuzun varlığını devam ettirdiği süreçte kendini dönüştürebildiğini ve mevcut koşullara uyum sağladığını düşünüyor musunuz? Jenerasyonel fark kavramı sizin için bir şey ifade ediyor mu?

P: GriZine dönüşen ve çoğunlukla mevcut koşulların bir iki adım ilerisinde hareket eden bir oluşumdu. "Birçok şeyi erken yaptık ve tasarladık," diye kendimizi sık sık eleştiriyoruz hala. Jenerasyonel fark kavramı GriZine'in aktif olduğu yıllarda, şu an olduğu kadar keskin bir varlık göstermiyordu. Bugünün üniversiteli ve yeni çalışan profili, o zaman lise dönemlerindeydiler. GriZine'in de genel hedef kitlesi içerisinde değillerdi. Spesifik olarak GriZine üzerinden cevaplayabileceğim bir kavram değil bu yüzden. Kişisel olarak, evet böyle bir fark var. Olmaması da imkansız. Eğer bir şeye uyum sağlaması gereken bir kuşak varsa da o kuşak biziz. Z kuşağı değil.

Sonlanma sürecinde ne gibi zorluklar yaşadınız?

P: Varoluşsal zorluklar dışında, kendi adıma zorluk yaşamadım. GriZine ile organik bir ilişkim oldu en başından beri. Benim moralim bozuksa onun da bozuldu, ben iyiysem o da iyiydi. Profesyonel duyulmayabilir belki ama GriZine'in var olduğu dönemde sevilmesinin arkasındaki sebeplerden biri de buydu. Sonlanma süreci benim için yarattığım, sanki benim de bir parçamı taşıyan bir şeyin ölümüne tanık olmaktı.

S: Duygusal bir zorluğun dışında GriZine kendi halinde sonlandı. Kendi kendine var olduğu, aktığı gibi bence.

Bütün koşullarını sizin belirleyebildiğiniz bir dünyada ne gibi değişikliklerle oluşumuzun bitmeyeceğini düşünürsünüz?

P: Açıkçası koşullarını benim belirleyeceğim bir dünya ve bitmeyecek bir oluşum isteğim yok. Hemen her şeyin bir başlangıcı, yaşam süresi ve bir sonu vardır. Bu sondan da yepyeni, başka başlangıç doğar. Her türlü olumsuzluğa rağmen devam edebilme gücü, bir son ile gelen rahatlama ve keder yeni bir başlangıcın, gelecekteki doğum sancılarının habercisidir. En azından ben böyle yaşıyorum.

Genel olarak bağımsız oluşumlarda ne gibi sıkıntılar gözlüyorsunuz ve bu oluşumların geleceklerine dair endişeleriniz nedir? Aklınıza gelen çözüm önerileri ya da tecrübeler var mı?

S: Arkadaşlıkla başlayan işin dengesinin şaşıyor olması, ortak niyeti unutmak, iş bölümünün olmaması ve kendi içine kapalı devre bir yapı olması sorunlu bence. Tabii ki çekirdek bir ekip sağlam adımlar attırıyor lakin bir esneklik de gerekiyor. Yeri geldiğinde yardım istemek, dahil etmek, kapıyı aralamak önemli. Diğer taraftan romantizmi bir yana bırakıp bulunduğumuz coğrafyanın gerçekliğini ve olasılıklarını kabul etmek, inatçı olmak gerekiyor ki üzerine dahasını inşa edebilelim, dönüştürebilelim. Superman & Klark Kent gibi yaşamak durumunda olduğumuzu kabul edip, bunun bize kattıklarına odaklanmalıyız sanki. Dayanışmak zorundayız. Zira bağımsız oluşumların hepsinin ortak niyetleri var: Var olmak, üretmek ve paylaşmak. Her şeye -ülkeye, ekonomiye, politik gündeme, hukuksuzluğa- rağmen var olmak, üretmek, paylaşmak. Yani farklı bir politik bakış açısındaysanız bile yeri geldiğinde bir sanatçının, yazarın hakkını savunmak üzere bir araya gelinebilmeli. 

Çözüm önerilerine gelirsek:

Ortak niyeti akılda tutmak. 

Sistemli ve esnek olabilmek.

Yetenekler ve ilgi alanları göz önünde bulundurularak ve sorumluluklara saygı duyarak iş bölümü yapmak. İş bölümü olmadan, sorumluluk paylaşılmadan devamlılık olamıyor. Ama dediğim gibi, esnekliğin burada da olması lazım. Bir kolektifin üyesi duygusal ya da fiziksel ihtiyacı gereği bir süre yok olabilmeli. "Ben üç ay yokum kendi kişisel projeme odaklanacağım" diyerek güvenle bırakabilmeli.

İnandığınız şeyi yapmak. İnandığınız şey konusunda ısrarcı olmak ama bunu bir savaş haline getirmemek…