Makine ve Fotoğraf Fetişi

#19
Zeynep Beler
Hakkında
Şener Soysal
Hakkında Diğer Yazıları

Fotoğrafı üretim aracı olarak kullanan sanatçılardan Zeynep Beler, son üretimlerinde çektiği fotoğrafları, özellikle instagram fotoğraflarını resimliyor. Bunu da fotoğraf makinesinin lens, flaş, ışık vb. tüm etkilerini yansıtarak yapıyor.

Beler ile sohbetimizin ana konusu ise, fotoğraf makinesinin ve fotoğraf nesnesinin fetiş olması.

 

Fotoğraf Makinesinin Bir Fetiş Oluşuna Dair

Zeynep: Fotoğraf makinesi, bir kıdem yansıtma aracı olabilir. "O fotoğraf makinesi ile neler yapardım!" diyen her fotoğrafçının (hatta fotoğrafçı olmayanların da) bir kibirliliği var gibi geliyor. Fotoğrafçının kimliği ile elinde tuttuğu makine arasında da bir bağ var. Beni Contax G1 ile görünce neyin peşinde olduğumu az-çok kestirebilirsin. Orta format bir makinesi olana ise manzara, reklam, mimari çekiyordur falan dersin.

Şener: 5D Mark III'ü varsa "Parası var" dersin, ki orta formatsa daha da bir ağırlığı olabilir. İbreyi hep teknoloji yönüne doğru gösteriyoruz ama analog makineler trend olduğu için de kullanıyor olabilir. Temelde hepsi için bir fetiş durumu var.

Zeynep: Evet, bir yandan da insanlar her zaman ihtiyaçlarına göre almıyorlar, hiç kullanmayacakları bir sürü fonksiyonu olan makineleri de alabiliyorlar. Bu bizi niye ilgilendiriyor? Üniversitede bir çocuk hobi için Mark III alırken biz alamıyorsak böyle bir his oluyor galiba.

Şener: Adamın öyle bir şeye ihtiyacı yok ama hiyerarşiyi sağladığı için o fotoğraf makinesiyle gezmeyi tercih ediyor. Yoksa cep telefonu da olabilirdi pekala.

Zeynep: İmkanı olsa belki herkes ondan alacak ama. Hiçbir zaman şunu demezsin: "Bunun benim kulanabileceğimden fazla fonksiyonu var, ben bunu almayacağım." Koy yan cebime dersin. Tam da anlayamıyorsun, zaten senin için önemli olan özelliklerinden bahsetmiyorlar, örneğin lensini kimin yaptığı değil kaç megapiksel olduğu, zoom'unun ne kadar olduğu gibi çok önemi olmayan özellikler… 20 analog, 10 dijital makine alıp satmışımdır ne istediğime karar vermek için.

Şener: Satış ve pazarlama böyle ya, onu almaya teşvik ediyor seni. Bulaşık makinesi almak gibi fotoğraf makinesi de, multifonksiyonlu ama her zaman aynı tuşta kullanıyorsun.

Zeynep: Belki pinhole makine ile daha yaratıcı şeyler yapabilirsin aslında.

Şener: Evet, kartondan yapabildiğin, maliyetsiz, en temel hali. Miroslav Tichy adında biri vardı Romanya'da, kendi tahtadan, bardak tabanından, makaradan falan kendi fotoğraf makinesini yapıp fotoğraflar çekiyordu, özellikle genç kızları çekiyordu.

Miroslav Tichy

 

Zeynep: Galiba ne istediğini bulmak  için benim kadar işsiz olmak gerekiyor. Ankara'da sergi yapmam vesilesiyle Bilkent Üniversitesi'nde bir derse konuk oldum. Teknik bir dersti. Hoca bana inatla hangi fotoğraf makinesini kullandığımı, neyi tavsiye ettiğimi soruyordu. Bense iphone ile de çekebilirsiniz, görüşle alakalı falan diye anlatıyordum. Sadece tek yapmanız gereken devamlı fotoğraf çekmek ve  git gide odaklanmak gibi adamın hoşuna gitmeyen tavsiyelerde bulundum. "Hayır ama senin de var değil mi makinen, D700 mü kullanıyordun?" diye düzeltiyor.

Şener: Teknik eğitim makine ve temel özelliklerle ilgili malum ve sen hocanın işini elinden alıyorsun iphone diyerek.

Zeynep: Tabi tabii, zaten maksat da teknik kısmı ya. Pan yapmak, makro, tabii makro lensin yok nasıl çekeceksin o ayrı. Alan derinliği sığ olacak/net olacak. Benim gibi matematik kafasından yoksunsan, biri anlattığında anlamıyorsan ve sadece yaparak öğreniyorsan o şekilde oluyor. Gerçi eskiden böyle düşünürdüm, matematik kafası-sanat kafası ayrı falan. Esasında bu bize eğitim sisteminin bir dayatması. Ama benimkisi köreldi diyelim ben sanatçı olacağım dediğim için ve gösterince anlıyorum böyle şeyleri. Şu an mantıken anlıyorum ama soyut şeyler yine de. Makineyi kullandıkça ve sonuçları aldıkça anlıyorum.

Şener: Kişisel olarak ben de fotoğraf eğitimleriyle ilgili ya da insanları pahalı makineler kullanmaya teşvik eden kurumlarla ilgili eleştirilerde bulunsam da, eleştirdiğimiz fetişin başka bir türlüsüne biz de düşüyor muyuz diye sormadan edemiyorum.

Aslında şunu merak ediyorum. Farklı pek çok makine örneğini konuştuk ve sen de ben de hepsini deneyen, seven insanlar olarak bir şekilde hepsinde bir iyi yan buluyoruz. Öte yandan bir sürü farklı makineye dair konuştuk ve bunun hiyerarşik olarak belli sınıflara ait olmak için ya da trendlere/modalara uyum sağlamak için de kullanıldığını söylüyoruz. Peki her şey böyle anlaşılır iken fotoğrafçıların makine kaynaklı kabullenmeme halleri son bulacak mı, barışmayacaklar mı yani bir şekilde?

Zeynep: Bir dayanışma da var aslında fotoğraf mecrasında, ama "şurada banyo ettireceksin", "şu kişide scanner var" gibi bir yardımlaşma ağı da var.

Şener: Kesinlikle! Örneğin makine tamiri için herkes aynı kişileri önerir. Şahabettin abiyi herkes sever ama giden tüm adamlar birbirini seviyor mu?

Zeynep: Aslında böyle bir terminolojisi olsa kendi arasında.

Konaklar serisinden, 2014, Zeynep Beler

 

Fotoğrafın Unutulma Hızına Dair

Zeynep: Bir röportaj okumuştum, şöyle diyordu fotoğrafçı kadın: "Ben insanları çok merak ediyorum ve fotoğraf benim için bir araç. Çünkü elimde fotoğraf makinesiyle insanlara yaklaştığımda bir sebebim oluyor. Fotoğrafınızı çekebilir miyim, diyorum." falan. Ben de tam aksini hissediyordum, fotoğraf çekmek istiyorum ama insanlara yanaşmak istemiyorum. Çekip kaçmak istiyorum hatta ama o da hiç etik değil tabi ki. Kurtuluş'ta bir seri çekmek isiyordum yıllar yıllar once. Ve yanına yanaştığım insanların çoğu fotoğraf makinesini görünce kaçıyordu. Çok moralim bozuluyordu, eve dönüp oturuyordum. Çünkü tedirgin oluyordu insanlar, "Sen belediyeden mi geliyorsun?" die soruyorlardı. Herkesin saklayacak bir şeyleri vardı. Çok zordu yani.

Şener: Bu da güzel bir konuymuş, ben fotoğrafın aksine uzaklaştırdığını düşünüyorum. Araya bir şey girdiği için, bir mesafe.

Zeynep: Bu da bir süreç galiba, fotoğraf makinesi bulmak gibi neyi çekeceğini de bulmak…

Şener: O da bir arayış sonuçta, yakınınla, martıyla, manzarayla da başlayabilirsin…

Zeynep: Ve fotoğraf makinelarine ihtiyaçların da ona gore değişiyor. Bir Mamiya ile sokakta dolaşamıyorsun.

Şener: Şu an sana telefonun da yeterli olmasının sebebi bir yandan da bu galiba.

Zeynep: Telefonun bana güzelliği; normal makineler ile rahat olamaz, hep suçlu görünürsün ya. Ama şununla gidip bir şeyin fotoğrafını çektiğimde adam fotoğrafının çekilmesini hiç yadırgamıyor ve ben de rahat oluyorum. Çünkü biliyor ki, daha doğrusu düşünüyor ki, o instagrama konulacak, 3 kişi görecek bilmem ne… Artık fotoğraf çekmek çok yaygınlaşmış bir eylem ve yadırgamıyor insanlar.

Şener: İnstagram insanlar için maddeselleşmiyor, nitelik kazanmıyor, sadece çabuk olarak tüketileceği düşünülüyor. Tam da buradan diğer konumuza bağlamış olduk. Fotoğraf nesnesinin fetişi.

Zeynep: Ama aslında hiçbir şey kaybolmuyor internette. Sanırım Amerika Kongre Kütüphanesi, atılan bütün tweet'leri kaydediyor. Sen silsen bile orada kayda geçiyor. Çünkü bunlar tarih ve ileride ünlü insanların whatsapp yazışmalarını tıpkı şu an ünlü insanların mektuplarını okuduğumuz gibi kitap olarak falan okuyabiliriz.

Şener: Bazen umarım çıkmaz diye düşünüyorum. Kısaltmalar, gülücükler, emojiler falan.

Zeynep: Onun da bir editorü olacak ve eli yüzü düzgün hale getirecek. Ben hep şeyi düşünüyorum; teknolojiler dönemine göre üretiliyor. İlk teknolojimiz de yazı. Şimdi onu kaybederek tekrar sözel kültüre dönüyoruz. Yavaş yavaş somut olan teknolojiler kayboluyor. Dijital fotoğraf ilk çıktığında "Aa bu başka bir medium, artı bu fotoğraf değil. Çünkü fotoğraf dediğin 3 aşamadan oluşur. Çekmesi vardır, negatifi vardır, karanlık odası vardır. O kimyasallar olmadan yapılmış şey dijital veriye dönüşüp sonra görüntüye dönüşüyor, dolayısıyla ben bunu müzik olarak da çıkarabilirim. Bu nedenle gerçek fotoğraf bu değil."  gibi bir argüman vardı. Fotoğrafın özüne dair bu tartışmalar olmuştur hep. Şimdi ise medyumun doğal devamı olarak kabul ediliyor. Çünkü hayatımızdaki her şey dijital ortamda var olmaya başladı. Benimsedik onun maddesizliğini ama içselleştiremedik. O yüzden fetiş ihtiyacımız var, nesneyi elimizde tutmaya ihtiyacımız var.

Benim resim yapmam da öyle. Bir yüzey görmek var, bir de yüzünüze bir ışık gelmesi var. Hayalet görseller yani.

Şener: Ölçüsüz, orantısız; nerede, nasıl, ne büyüklükte, hangi renkte göreceğini kestiremediğin şeylere dönüştü.

Zeynep: Bence henüz o kadar evrimleşmedik. Ampirik olmadan kafamızda üç boyutlu bir şekilde canlandırma becerimiz yok. Veya doku hafızamız yok mesela, dokunmamız gerekiyor bir şeyi daha iyi anlayabilmek için.

Şener: Bir yandan bu hafıza için çalışan bir şey olabilir; diğer tarafta ise sahip olma, sana ait olması isteğin.

Zeynep: Anı/değer ilişkisi. Telefonun içinde saklıyorsun gerçi ama telefonu tuvalete düşürsen içindeki fotoğraflar için üzülebilirsin. Bu konuşmamızı kaydediyorsun, daha gıcık olursun kaybedersen.

Şener: Bana enteresan gelen bir şey anlatayım. Annem, dedem vefat etmeden önce fotoğrafını çekmiş eski telefonuyla. Böyle küçük ekranlı, düşük çözünürlükli bir şeydi ve fotoğrafı aktaramadık. Şimdi annem sadece o fotoğraf için telefonu saklıyor. Bir çerçeve gibi, basılı bir fotoğrafı gibi. O fotoğraftan dolayı, nesnenin tamamı değerli şu an annem için.

Zeynep: Telefonumu çaldırmıştım bir tatilde. Aslında çok eskiydi, değiştirmem gerekiyordu. Ve tek bir fotoğraf çekmiştim. Hayatımın en güzel tatiliydi ve arkadaşlarımla hatırlamak isteyeceğim bir fotoğraf çekmiştim ve çalınmasına bunun için çok gıcık olmuştum. Ya bari fotoğrafı alsaydım, öyle çalınsaydı diye…

Bir de anının ne kadar yerine koyuyoruz onu, sen tatil için her şeyi hatırlıyorsun kafanda ya da dedenin görüntüsünü hatırlıyorsun ama o somut şeyi çok istiyorsun. Çünkü parçaları gibi.

Şimdi çok ontolojik olacak ama, vardır ya, Kızılderililerin fotoğrafını çekince ruhunun bir parçası gidiyormuş diye bir batıl inançları var derler. Şehir efsanesi gibi ama hakikaten  bir insanın sesi ve görüntüsünü kaydedebilmek çok manyak bir şey aslında! Biz içinde olduğumuz için onun farkına varmıyoruz ama o insanın parçaları gibi.

Iphone Smuggler, 2015, Zeynep Beler

 

Zeynep: Mad Max neden bu kadar güzel bir film? Çünkü yönetmeni efektleri bilgisayarda yapmıyor. Arabalar gerçek, efektlerin çoğu gerçek, çok az yeşil ekran işi var, bu da filmin o kadar heyecanlandırmasına katkıda buluuyormuş. Çünkü insan beyni bir şekilde dijital ve gerçek görsel efektler arasındaki farkı anlıyormuş. O yüzden filmlerde, seni içine almasında büyük bir faktör.

Dediğim gibi fotoğrafı elinde tutmak ve ekranda görmek de bununla ilgilidir. Biri gerçek değil gibi geliyor, diğeri kağıt üzerinde iki boyutlu bir görüntü bile olsa daha güçlü. İşte bu anı gibi geliyor olabilir.

Şener: O yüzden basılı portfolyo, basarak sergide görmek ya da kitaba dönüştürmekte de bunun etkisi olabilir. Sergi çok gelip geçici, dijital ekranlar ona keza.

Zeynep: Kitap formatı inanılmaz müsait zaten fotoğraf için, hikaye okunuyor.

 

Fotoğrafçıların ‘Fotoğraf'ı Arayışına Dair (İki Cevapsız Arama)

Şener: Peki ya fotoğraf neden resme öykünüyor, tablo gibi asılmak isteniyor ama bir hikaye de kurabilir. Edebiyat gibi de olabilir. Ki aslında "fotoğraf ışıkla yazma sanatıdır" sözünü sevmiyorum; çünkü kabul görsün diye başka bir sanat dalına atfedilme ihtiyacı hissedilmiş ve hala sürüp gidiyor.

Zeynep: Fotoğraf tanımdan kaçıyor ya sürekli, bence o noktayı aşmıştır ama dediğin gibi neden tablo gibi duvara asılmak isteniyor? Koleksiyoner ve ticari taraftan bakacak olursak, koleksiyoner duvarına asacak bir şey istiyor, o yüzden Salgado ile ilgili çok tartışma oldu ya estetize ediyor  insanların acısını diye. Ama insanlar duvarında düz bir belgesel yerine sahne görmek istiyor. O yüzden estetiği de resme öykünen fotoğrafların satılma şansı daha yüksek oluyor. En pahalıya satılan fotoğrafı düşün, Andreas Gursky'nin. Dev bir tablo yani.

Şener: Hiperreal fotoğraf işte, dev format…

Zeynep: Öyle yaptığında da resim yapmaya girmiyor mu, bilgisayar ortamında fotoğrafları birleştiriyorsun.

Şener: İnsanlar kabul etmese de instagram ve telefonla fotoğraf çekilebilmesinin bu ayrışmayı kolaylaştıracağına inanıyorum. Fotoğraf herkesin hayatının bir parçası, yazı yazmak gibi. Ama nasıl ki alışveriş listemizin sanat eserine dönüşmediği gibi (Gerçi o da dönüşebilir ama bir başka.) galiba fotoğrafta da bir ayrım var. Fotoğraf çekenler, sanatçılar ve izleyici için fetiş de değişiyor. Onlar da fotoğraf üretiyor, instagram bir fetiş alanı.

Zeynep: Hobici ile sanatçıyı ayıran ne kaldı o zaman? İyice demokratikleşiyor. Bir yandan da herkesin fotoğrafçı olması, şimdi fotoğrafçıları daha değişik çözümlemelere zorluyor. Ne bileyim, fotoğraf makinesiz fotoğrafçılık, streetview…

Şener: Zaten çekilmişi var diyorsun.

Zeynep: Bundan 50 yıl sonra da fotoğrafçılık şu an hiç hayal edemeyeceğimiz bir şeye dönüşmüş olabilir. Ve buna başka bir şey diyor olabiliriz.

Şener: Tabii "Fotoğraf instagramdır canım, olur mu öyle şey!" falan demezsek.

Zeynep: Böyle yeni nesil fotoğrafçılar olacak, bize de "Amaan moruklar" diyecekler. Bence yeni neslin eski nesilden nefret etmesi sağlıklı bir şey. İlerleme olduğunu gösteriyor.