Mine

#03
Orhan Cem Çetin
Hakkında

Orhan Cem Çetin "Mine" çalışmasını ve sanatçının zanaati yapmasının gerekli olmamaması durumunu Orta Format için yazdı:

Aynı zamanda diş doktorum olan fotoğrafçı ve yazar dostum Murat Yaykın, birkaç yıl önce büyük bir tedavi öncesinde eksiksiz tanı koyabilmek ve plan yapabilmek için "panoramik ağız röntgeni" çektirmemi istedi. Beni yolladığı görüntüleme merkezi birkaç sokak ötedeydi. Ağzımın içine sokulan bir x-ışını üreticisi ve kafamı çevresinde dönen bir algılayıcı ile içten dışa projeksiyon yapılarak çenem görüntülendi. Tekrar Murat'ın yanına döndüğümde görüntü benden önce ulaşmış, bilgisayar ekranından bana sırıtıyordu.

Çok şaşırmış ve etkilenmiştim. Murat görüntüyü ekranda büyütüp içinde gezerek bana sorunlu dişlerimi anlatır ve uygulayacağı tedavi aşamalarını sıralarken benim aklım başka yerdeydi. Çözünürlüğü hayli yüksek olan jpg formatındaki kemik portremin kopyasını hemen bana göndermesini istedim ve sonrasında da bir kenara ayırıp aklıma yazdım.

Aylar sonra genç küratör dostum Fırat Arapoğlu, Ankara'da, CerModern'de gerçekleştireceği "Kimlikler Lütfen!" başlıklı, kimlik ve aidiyet temalı sergiye beni de davet etti. Sergi toplantıları sırasında panoramik ağız röntgenimi günyüzüne çıkarma zamanı geldiğine karar verdim.

Düşünce zincirim aşağı yukarı şöyleydi: Tanınamayacak kadar tahrip olmuş, teşhise yardımcı olacak parmak izi, dövme, doğum izleri vb. özellikleri ortadan kalkmış, örneğin yanarak ölmüş ya da tümüyle çürümüş cesetler bile, dişleri incelenerek teşhis edilebiliyordu. Kriminoloji literatüründe ısırılmış bir elmadaki diş izleri kullanılarak yakalanan bir katil bile vardı. Bir insanın diş yapısı, belki de parmak izinden çok daha kesin bir kimlik bilgisi taşıyordu. Üstelik ömür boyunca çehre, beden yapısı, saç rengi gibi "eşkal" tanımlarına göre çok daha az değişkenlik gösteriyordu. Dişler ayrıca genetik yapıyı da ortaya koyuyor, sadece soy ağacı anlamında değil, insanın (ya da herhangi bir başka canlının) evrimsel süreci hakkında da bilgi taşıyordu. Örneğin insanın atası araştırılırken dişlere bakılarak esasen etobur mu otobur mu olduğumuz tartışılabiliyordu. Röntgende gözlenen dolgu ve diğer tedavi görüntüleri de bireyin, yani benim bu kimliği koruma ya da tam tersine yer yer değiştirme, reddetme çabalarımı ortaya koyuyordu. Kısacası bu görüntüde, benim değişmez ve net kimlik bilgime, geçmişe, şimdiye ve geleceğe dair sugötürmez kanıtlar yer alıyordu.

İşi bu şekilde savunduktan sonra, hem küratörün hem de sergiye katılan diğer sanatçıların heyecan göstermeleri sonucunda geriye işe bir başlık bulmak kalmıştı. "Mine" sözcüğünü uygun buldum. Zira bu sözcük Türkçe'de dişleri kaplayan, bilinen en sert madde olan diş minesi iken, İngilizce'de "benim, bana ait" anlamına geliyordu.

Sergi 12 Temmuz 2010 tarihinde açıldı ve Mine ilgi gördü, hakkında bir hayli konuşuldu.

Sorduğunuz soruya gelince; sergilenen görüntünün benim üretmediğim bir fotoğraf olması pek gündeme gelmedi, ya da bana yansıtılmadı. Bunun nedeni belki serginin bir çağdaş sanat seçkisi olması ve alıntılama, kendine maletme (appropriation) davranışının ya da hazır-yapıt (ready-made) yaklaşımının bu platformda yaygın tutumlar olmasıydı. Fotoğrafçı kimliğimin, fotoğrafın genel-geçer kurallarının, sınırlarının dışında işler yapmak istediğimde bana engel olmasına izin vermediğimi de belirtmeliyim. Yukarıda anlattığım sürecin hiçbir aşamasında Mine'nin benim elimden çıkmamış olmasını bir sorun olarak görmedim. Bana göre sergi konseptine o kadar uygundu ki, "A-aaa ama bunu ben çekmedim ki, o halde altına imza atamam," demek aklımın köşesinden geçmedi. Çekimi yapan ve adını dahi bilmediğim görevli zaten bu işi bir kişisel ifade çalışması olarak yapmamıştı. Kaldı ki, görüntü benim için ve bana özel üretildiğinden kullanım hakları da sadece bana aitti. Onu yani özbeöz ben olan kemik portremi bir yapıta dönüştüren, büyütüp basan ve duvara asan da bendim. Üstelik fotoğraf hatta sanat tarihine baktığımızda, içinde sanatçının kendisinin göründüğü ve onun imzasını taşıyan fotoğrafların büyük bir bölümünde deklanşöre basan bir başkasıdır. Önemli olan fotoğrafı çekenin kim olduğu değil, onu belli bir bağlamın içine yerleştiren, anlamlandıran, metafor haline getirenin kim olduğudur.

Kısacası, Mine benimdir. İngilizce söyleyecek olursak: Mine is mine.

Orhan Cem Çetin, Ocak 2012